ATATÜRK’E
DAİR
Atatürk’
e bakınca siz ne görürsünüz bilmem ama ben önce kendimi görürüm…
10
Kasım 1981 yılı sabahı, evde bir telaş bir koşturmaca. Evin en büyük oğlu anma
töreninde Atatürk şiirini okuyacak. Bir an evvel okulun önünde maaile hazır
bulunmalı. Evin balkonu okula bakıyor. Öğrenciler, öğretmenler ve veliler
muntazam bir dizin oluşturmuşlar. Babamın gözü saatte, annemin iki ayağı bir
pabuçta…
Çok
isteseler de o yılki anma törenine kimse gidemiyor. Zonguldak’ın kendine has
dik merdivenlerinin başında yakalıyor annemi doğum sancısı, gününden önce. Apar
topar çıkılan eve geri dönülüyor. Teyzeme haber salınıyor ki çok doğum
görmüşlüğü vardır. Ebe tayin ediliyor.
Bebeğini
bekleyen her baba gibi dokuz doğuruyor babam; volta üstüne volta. Babamın adımlarını
sona erdirip rahat bir nefes almasını sağlayan iki ses duyuluyor aynı anda: Atatürk
için çalınan sirenler ve bir an evvel doğmak isteyen benim ilk avazım. Saatler dokuzu
beş geçiyor…
Ben
bu hikayeyi, bu yaşıma kadar her 10 Kasım’da babamdan dinliyorum. Kendimi bildim
bileli Atatürk’ün her yerden bana baktığını sanıyorum. Mavi bakışları delip
geçiyor zihnimi. Hatalarımda göz gözeyiz. Cehaletimi alıyor bakışları…
Hiç
tanımadığı birini özler mi insan? Ben özlüyorum. Biliyorum ki bir bağ var
aramızda. Mesafelerin, yılların ve hatta mekanın önemi kalmadı, kalmıyor. Çünkü
Atam, ben sana ilişiğim ve sana ilişkin…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder