26 Ağustos 2017 Cumartesi



düşüş

yaşam bugün bizsiz akıyor

seyrine daldığımızı bilmeden

yorgun karaya vuruyorum

meltemde üşümeler alıyor

ruhum fırtınaya bırakıyor kendini

yorgun

düşüyorum

21 Ağustos 2017 Pazartesi


sarhoş

bugün şarab-ı aşktır içtiğim

biraz leylayım ve

biraz mecnun

zemheri ayında geceye dargın

boşuna mıdır dolanmam yanın

dost!

nedir senin aşk dediğin?


17 Ağustos 2017 Perşembe

şiir,metin,öykü: BirBlog Da BendenÇocukluğumun ağaç dallarında d...

şiir,metin,öykü: BirBlog Da Benden


Çocukluğumun ağaç dallarında d...
: Bir Blog Da Benden Çocukluğumun ağaç dallarında düşlerken geleceği, sorardım kendime:”en iyi yapabildiğin şey ne?”… Anılar birikti...

Bir Blog Da Benden



Çocukluğumun ağaç dallarında düşlerken geleceği, sorardım kendime:”en iyi yapabildiğin şey ne?”… Anılar biriktikçe yonttum kurşun kalemimi. Notlar düştüm sonra, karga burga yazılar, geceye söylenmiş sözler…

Yıllar yılları kovalayıp da kendini arayan beni Akdeniz’in koynunda bir iletişim fakültesine taşıyınca, karar verdim metin yazarı olmaya. Zamana söyleyeceklerim vardı benim de. Kimi kez bir şiir kimi kez bir hikaye kimi kezse yazıp yönettiğim kısacık bir filmdi sözlerim. Bir amacı olmalıydı adımlarımın; gelişi güzel yaşamak hayatı, bana göre değildi. Ben de herkes gibi bana sunulan hayatı yaşayıp gidecektim bir gün sonsuzluğa ama yok olmadan, iz bırakarak. Bazen yersiz ve fazlaca cesur oldu tümcelerim; sözlerimi sevdim ben. Kelimelerle oynadım, oynarım da hala. Severim onları…

Neyi sevsem tutkuyla aşkla , bağlandım. Bir adam sevdim, evlendim. Çocuklarım oldu, bağlandım. Kendimle kalınca okudum, yazdım. Yastık altı oldu şiirlerim, biriktirdim. Kurşun kalem kullanmayalı çok oldu, zamanla bir yarışa tutuştum. Çocuklarım gibi sevdim, sakındım herkesten şiirlerimi. Geceleri besledim, büyüttüm onları da. Bir gün kitaplar yazacağım dediysem de olmadı, olduramadım, deftere yazdım veresiye. Yarına kalmak gayesiyle yazarken berisinde kaldım zamanın ve bir hayli gerisinde…

Sonra gördüm ki anılarımız Facebook’da saklıymış, günlük hikayelerimiz ise İnstagram’da. Olur da bir şey düşüverse aklımıza neydi diye, Google Amca(hep bir erkek olarak düşünülür, bilgelik yakıştırılmaz kadına) yetişirmiş imdada. Evimin Windows’u yeterince açılamamış meğer dünyaya… Kütüphanede kimler yaşar, kitap nasıl kokar,  e kimi kimden ayırabilir ki bir ayraç?... Peki ya işaret parmağı mıydı o ıslatılan?... Parmak uçlarımızla yaşar olmuşuz hayatı. Sevince tek tuşla gülücükler saçmışız ve de ilanı aşklar. Kızınca tek tuşla çıkarmışız hayatımızdan. Adres sormak için bile girmez olmuşuz mahalle bakkalına. Uydudaki büyük göz arşınlamıyor mu dünyayı bizim yerimize. Ne gerek var gidip görmeye, ilişki durumumuz bile sanal alemde…

Bunlar olup biterken ve de zamanın çarkları işlerken ileriye, gerisinde kalmamak, yarınlarda var olmak adına, eşin dostun da ısrarıyla(her işimiz öyle olmaz mı, ite kaka zorlamayla?) bir blogda topluyorum şimdilerde yazılarımı, şiirlerimi ve de öykülerimi… Kolayına değilse de ucuzuna kaçtım gibi. Koca parasıyla kitap çıkarmak harcım da değil hani. Hep olmasını  hayal ettiğim kitabımın taslağı bu paylaşımlar. Benden bir anı dünyaya şiirlerim, öykülerim, sözlerim. Olur da merak ederseniz bu kız ne diyor, nasıl anlatıyor meramını diye, sorun Google Amca’ ya söylesin adresimi. Ben hep evdeyim sizi de bir gün bekler yorumlarınızı dinlerim: sibelgoydag.blogspot.com.tr…

12 Ağustos 2017 Cumartesi

dünya

işte böyle dünya
çocuklar gelir
yaşam izleri kalır
ve kokularını alıp
giderler başka diyarlara
sen hep geçsin
iyi ki varsın demeye
haydi dön şimdi
kuytu uykulara

10 Ağustos 2017 Perşembe



           umut penceresinden baksan
                       iki göz bir oda
                geçmiş yerde sereserpe

7 Ağustos 2017 Pazartesi

alma

elmaya aşeriyor bir kadın
ihtirasları yüklenmiş
sevgiye aç
aşka gebe
ilikleri gözyaşıyla örülü
çığlık çığlık
bilinmezi arıyor
elma yetmiyor bazen
kadın dahasını istiyor
daha diyor daha


5 Ağustos 2017 Cumartesi


Gelin Kaleiçi'ne gidelim(bir radyo belgeseli)

KALEİÇİ



Bahçeler meltemlerle konuşuyor;

Üç bin yıl evvele dair,

Masal cennetlerinin kapısı açılmış,

Ağır ağır geçiyor taş kapılardan

Omuz başları kopmuş genç heykeller;

Yarım kalmış rüyalar içinde.

Portakal bahçelerinin ışık denizinde.



Beyaz elleri gecelere uzanmış

Otları nergis yapıyor zaman,

Toprakları ışıl ışıl yakut kaya;

Limon bahçelerinden sarhoş olmuş

Antalya.

(Baki Süha Ediboğlu)



         İklimi ve coğrafi yapısıyla, görenleri cezbeder, Antalya. Şehre, yeni surlar, yeni mimariler eklenir, her uygarlıkla. Antalya’yı limandan ve şehirden saran surlar arasında , tarih kokan bir kent oluşur, Kaleiçi adıyla.

       Antalya’nın tarihi çekirdek kentidir, Kaleiçi. Bir zaman aralıksız sarar Kaleiçi’ni surlar; zamana direnen yapı, insanoğlu karşısında yenilir. Rüzgarı engelliyor gerekçesiyle bir bir  yıkılır Kale’nin kolları.

       İki kapı kalır, tarihten günümüze. Biri imparator Hadrianus onuruna yapılır, diğeriyse ana girişidir Kale’nin.

       Kapılarından girdiğimizde, dar sokaklar, bitki ve hayvan motifli yapılar, kesme taştan evler ve meraklı bakışlarıyla turistler çıkar karşımıza. Dünyanın farklı yerlerinden gelen turistlerin, günün erken saatleriyle  başlar, tarihe yolculuğu. Geçmişten kareler takılır objektiflere. Surlarda gizlidir, şehrin sırrı. Bir şeyler fısıldar sanki sokaklar. Yıkık kollarıyla sarar geleni, Kaleiçi. Kimseyi geri çevirmez, neyi var neyi yok serer. Döker eteğindeki tarihten taşları, gizemini çözene. Akdeniz tanıklık eder, Kaleiçi’ne.

       Surların denizle kesiştiği noktada, eski kentin ana ekseni kabul edilir, Hıdırlık Kulesi.

      Medreseler, Kiliseler, kiliseden bozma camiler göze çarpar Kaleiçi’nde, Kesik Minare gibi.

       Selçuklular ve Bizanslılar arasında birkaç kez el değiştirir şehir. Mimari yapıya yansır bu değişimler. Roma surlarında Selçuklu Kitabelerine rastlanır.

       Kalekapısı’nın doğusundaki burç üzerine yükselir, Saat Kulesi. Saatler oradan ayarlanır, buluşmak için orası tarif edilir Antalya’da.

       Her yerden görülsün, şehre sembol olsun diye yaptırılır Yivli Minare. Eşi benzeri olmaz. Yüzyıllar boyu sembol olur şehre.   

      Kaleiçi’nde bütün sokaklar limana uzanır, Kırk Merdiven gibi. Tarihte kaybolana yol gösterir adeta. Tarih boyu tüccarlar akın eder limana. 

       İklime uygun inşa edilmiştir Kaleiçi evleri. Soğuktan ziyade, güneşten korur sakinlerini.  Sıcak yaz günü serindir, Kaleiçi.

     Varlıklı ailelerin oturduğu, yüksek tavanlı evlerin, Konyaaltı’ndan getirilen çakıl taşlarıyla süslenir eşikleri. Balkonları, Bey Dağları’nın, günün faklı saatleriyle değişen  eşsiz manzarasına bakar. Gizli bir bahçeyi anımsatır evler. Duvarlar yükselir dört bir yanından. Gizli bir dünyadır yaşanılan.

       Zamana direnmeye çalışan  tarih, restorasyonlarla can bulur. Küllerinden, yeniden doğar Kaleiçi. Kafeler, pansiyonlar, dükkanlar oluşturulur, eski yapılarda. Tarihin gözyaşıdır silinen; Ancak için için sızlar yinede. Alış veriş merkezi olur turistlerin. Tarihi özelliğini yitirtir tüccarlar. Sokağa taşan dükkanlarla, görmez, görülmez olur, yapılar.

       Her köşesinde bir tarih gizlidir Kaleiçi'nin. Tanıklık edilmişçesine anlatılır hikayeler. Geçmişten izler taşır anlatılanlar; Çünkü geçmişte kalır güzel anılar. Hala sararken Kaleiçi’ni surlar ve ayakta kalan yanlarıyla meydan okurken zamana, zamane olur anlatılanlar. Gündüzün yoğunluğu, cıvıltısı, gece yerini sessizliğe bırakır. Sessizlikte uyur sokak çocukları. Kimi can verir dar sokaklarda, sur diplerine sığınır kimi.

       Gün limanda doğar, limanda batar denizci için.  Akdeniz'e yelken açılır yatlarla. Hayat bitmez ya; geceye bırakır yerini gün, liman kucağındaki yatlarda. Güneş batarken, Bey Dağları’nın seyrine doyulmaz.

      Antalya’yı, Kaleiçi’ni, simgeleyen süs eşyaları, kartpostallar, halılar satılır sokak aralarında. Kimi esnaf ürününü sergiler, kimi maharetini. Babadan kalma mesleğidir kiminin yaptığı. Övünçle gösterilir, yerli yabancı turistlere.

      Kiliseler, medreseler, cami ve türbeler yer alır Kaleiçi’nde. Kendi kabuğunda yaşar sanki yapılar. Dünü belli belirsiz, silik taşır yarına. Kiminin bilmez tarihini kitaplar. Eski Antalyalılar bilir geçmişi. Anlatılır hikayeler dilden dile, bir yanı eksikse de.

3 Ağustos 2017 Perşembe

masal

kirpiklerin aralıksız

gülüyor

süzüyor uzakları

geçmişten geliyor sesi

halhalının

hızman arap çöllerinde yitik

varkalar yorgun

yakalar mı geçen zamanı?

aruz vezni yeter mi

seni anlatmaya

fa'ilatün fa'ilatün fa'ilün

tekrar dirilir mi aşkların

güllerin şahı

sen, masal kadın